Türklerin Anadolu’da yerleşik hayata geçmeleri ile birlikte yaygın bir vakıf kültürü inşa edildiği bilinmektedir. Osmanlı döneminde 26.798 vakıf kurulduğu, ancak tespit edilemeyenlerle bu miktarın 50.000 civarında olabileceği, kaynak araştırmalarında belirtilmektedir. XIX. yüzyılda başkent İstanbul’un taşınmaz mallarının üçte ikisi vakıf malları olduğu bilinmektedir.[1]
Cumhuriyetin ilanından sonra rejim değişikliği ile birlikte bir takım düzenlemeler yapılmış, Hilafetin ilgası, Osmanlı Hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılmaları ve malvarlıklarının tasfiye edilmesi amacıyla 431 sayılı “Hilafetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” yürürlüğe girmiştir.
İlgili kanun ile hanedan üyelerinin kurduğu vakıflar yoluyla meydana gelen birçok taşınmaz varlığın, hazine adına tescil edildiği bilinmekte. Buna karşılık 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 30. Maddesi ile “Vakıf yoluyla meydana gelip de her ne suretle olursa olsun Hazine, belediye, özel idarelerin veya köy tüzel kişiliğinin mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıkları mazbut vakfına devrolunur.” Düzenlemesi uygulanmaya başlanmıştır.
İlgili madde metninden anlaşılacağı üzere hazine, belediye, özel idare ve köy tüzel kişiliği gibi kamu kurumları adına tescil edilen vakıf yolu ile meydana gelen taşınmaz kültür varlıklarının mazbut vakfına devrolunacağı düzenlenmiştir. Madde ile özel kullanımda bulunan taşınmazlar değil, kamu kurumlarının mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan bahsedilmektedir. Ayrıca taşınmaz devirlerinde önemli olan husus, taşınmazların vakıf yolu ile meydana gelmiş kültür varlığı olmalarıdır. Bu maddeye dayanılarak vakıf yolu ile meydana gelen ve vakıfların iradesi dışında mülkiyeti el değiştiren birçok vakıf kültür varlığının Vakıflar Genel Müdürlüğü kontrolündeki mazbut vakfına devrolunduğu bilinmektedir. “5737 Sayılı Vakıflar Kanunu uyarınca; Genel Müdürlükçe yönetilecek ve temsil edilecek vakıflar ile mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen vakıflara “Mazbut Vakıf” denilmektedir.”
“İlk Derece Mahkemesince, Vakıflar Kanunu 30. madde koşulları oluşmadığından davanın kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince; “… Dava konusu taşınmaz içinde bulunan yapının tescilli eser olduğu bu eserin içinde bulunduğu arazinin … Vakfından olduğu, taşınmazın … kaldığı, 1974 tarihinde Anıtlar Yüksek Kurulunun 7688 sayılı kararı ile ‘…’ korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiş olduğu taşınmazın kaydına 17/11/1982 tarih ve 2126 yevmiye ile eski eser şerhinin konulmuş olduğu, günümüzde yok olmuş ahşap yapının bulunduğu … korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiş olduğu anlaşılmakla 27 Şubat 2008 tarih ve 26800 sayılı resmi gazetede yayınlanan 5737 sayılı kanunun 30. maddesinde ‘Vakıf yoluyla meydana gelip de her ne suretle olursa olsun Hazine, belediye, özel idarelerin veya köy tüzel kişiliğinin mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıkları mazbut vakfına devrolunur’ hükmü gereğince vakıf yolu ile meydana gelmiş eski eser niteliğindeki taşınmazın 5737 sayılı Kanun’un 30. maddesi gereğince davacı Vakıflar Genel müdürlüğü adına tescili gerektiği…” gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.”[2]
“Davacı, … .. Vakfından olan 579 ada 9 parsel sayılı taşınmazın kültür varlığı niteliğinde olduğunu ve tapu kaydında eski eser şerhi bulunduğunu davalı hazine adına kayıtlı payların 5737 sayılı Yasanın 30. maddesi uyarınca vakfı adına tescili gerektiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalı Hazinenin temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir.”[3]
Önemle belirtmek gerekir ki Vakıflar Kanunu’nun 30. Maddesinin uygulanması için taşınmazsın gerçekten de vakıf yoluyla meydana gelmesi ve taşınmaz kültür varlığı sınıfında olması gerekmektedir.
Öte yandan Vakıflar Kanunu’nun 18. Maddesi’nde “Tapu kayıtlarında, icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar, işlem tarihindeki emlak vergisi değerinin yüzde onu oranında taviz bedeli alınarak serbest tasarrufa terk edilir. Ancak miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar tavize tâbi değildir. Taviz bedelinin hesaplanmasında; ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satılanlarda satış bedeli, kamulaştırmalarda ise kamulaştırma bedeli esas alınır. Bu Kanun hükümleri gereğince taviz bedelinin tamamı vakfı adına ödenmedikçe, taşınmaz üzerindeki temliki tasarruflar tapu dairelerince tescil olunmaz. Vakıf şerhleri ile ilgili olarak, diğer kanunlarda yer alan zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere ilişkin hükümler uygulanmaz.” Düzenlemesi yer almaktadır. Belirtilen taviz bedeli ödenmek suretiyle tapulaması yapılan taşınmaz ile Vakıf arasındaki ilişik kesilmiş olur. Yalnızca bu şekilde taviz bedeli ödenerek serbest tasarrufa terk edilen, sahih vakıf olarak adlandırılan vakıf türüne ait taşınmazlar 30. Madde çerçevesinde değerlendirilemez.
“5737 sayılı … Kanunu’nun 18.maddesi hükmü gereğince; miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar dışındaki icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar taviz bedeline tabidir. Yasa’nın 3. maddesinde yapılan tanıma göre de, mukataalı vakıf; zemini vakfa, üzerindeki yapı ve ağaçlar tasarruf edene ait olan ve kirası yıllık olarak alınan vakıf taşınmazlarını, icareteynli vakıf ise; değerine yakın peşin ücret ve ayrıca yıllık kira alınmak suretiyle süresiz olarak kiralanan vakıf taşınmazlarını ifade eder.”[4]
Av. Kaan Özçelik
[1] “Cansel, Erol, “Vakıf Kuruluşu, işleyişi ve Amacı”, Vakıflar Dergisi, S.XX, Ankara 1988, s.323.
[2] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 11.04.2018 tarihli 2018/1356 E., 2018/8922 K. sayılı ilamı
[3] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 26.11.2015 tarihli 2015/6499 E., 2015/13676 K. sayılı ilamı
[4] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 11.02.2021 tarihli 2018/8417 E., 2021/1163 K. sayılı ilamı
- Depo Sertifikası Nedir? - 12 Ekim 2023
- Borsa İstanbul’un Yeni Aktörü “Girişim Sermayesi Pazarı” - 2 Ekim 2023
- Tahsisli Satış Nedir? Özellikleri ve Avantajları Nelerdir? - 1 Ekim 2023
Siz de fikrinizi belirtin