VAKIFLARIN TARİHİ GELİŞİMİ
Vakıf kurmak çok eski zamanlardan beri süre gelen bir gelenektir. Günümüzdeki hukuki mahiyeti ile olmamakla birlikte Mezopotamya, Eski Yunan, Roma gibi bildiğimiz en eski kültürlerden birçoğunda vakıf ve benzeri faaliyetleri görmekteyiz. Varlıklı kişilerin, mallarının bir bölümünü şartlı hibe şeklinde halkın sürekli yararlanması biçim inde hayır işlerine bağışlamaları birçok eski ulusların hukuk sitemlerinde görülür. Bunun eski Mezopotamya ulusları hukukunda, Hitit yasalarında Hindu hukukunda ve Roma hukukunda birçok örnekleri görülür.[1]
Değindiğimiz üzere tarihte örnekleri bulunmakla birlikte sistematik bir hukuk kurumu ve bir hukuki kavram olarak vakıf İslam hukukuna aittir. [2]Vakıf kavramı özellikle İslamiyet’te geniş yeri olan bir olgudur. Bunun başlıca sebebi İslam dininin vakıf kurmaya ve kişilerin mallarının vakfa özgülenmesine teşviki ve özendirmesidir. İslâm’da ilk vakıf, bilindiği gibi 706 yılında Emeviler halifesi Abdülmelik oğlu Velid (yaşamı 670-715) tarafından, başkent Şam ‘da yaptırılan “Ümeyye Camii” için kurulmuştur. Vakıf terimi de bundan sonra yani sekizinci y.y’da kullanılmaya başlanmıştır. [3]
Türklerin İslamiyet’e geçişi ile birlikte vakıf kültürünü de hızlıca benimseyip geliştirmişlerdir. Eski zamanlardan beri paylaşma duygusu içerisinde yapılan malların vakfedilmesi durumu Türk kültürüne işleyip adeta bir parçası haline gelmiş denebilir. İnsanî duygular diyebileceğimiz bu yüce ve güzel duygular, Türkler arasında çok gelişmiştir. Sekizinci y. y. da başlayan İslâm vakıf kurumları, Türklerin İslamiyet’e girişlerine ve İslâm Ülkelerinin yönetim inde söz sahibi oluşlarına dek çok az ve sönüktü. Onların İslâm ülkelerine egemen olmalarından sonra çok hızlı ve çok yönlü bir gelişme gösterdi. [4]
Osmanlı döneminde 26.798 vakıf kurulduğu, ancak tespit edilemeyenlerle bu miktarın 50.000 civarında olabileceği, kaynak araştırmalarında belirtilmektedir. XIX. yüzyılda başkent İstanbul’un taşınmaz mallarının üçte ikisi vakıf malları idi[5] Öyle ki bir yerden sonra artık vakıf kurmak Türkler için adeta bir yarış haline gelmişti. Varlıklılar başta olmak üzere kadın-erkek, varlıklı varlıksız demeksizin herkes elindeki malların halkın kullanımına özgüleyerek vakıf faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Durum öyle bir hal almış ki kadınlar gelinliklerini ve takılarını evlenirken gelinliği olmayan genç kızlara, varlıklılar paralarını borcundan hapse düşen vatandaşlara, bağı bahçesi olanlar meyvelerini ihtiyacı olanlara vakfetmişlerdir. Hatta Osmanlı zamanında bizzat leyleklerin bakımı ve yaralarının iyileştirilmesi için dahi vakıf bulunmaktaydı. Yüksek insanlık duygularını yaymak, başkalarını sevmek ve düşünmek, zayıfları ve kimsesizleri kayırmak, yurdu ve yurttaşları korumak ve yükseltmek gibi konularda atalarımızın çok ince görüş ve buluşları, kurdukları vakıflarda uygulama alanı bulmuştur.[6]
VAKIF NEDİR?
Vakıf, insanlarla beraber mevcut olan karşılıklı dayanışma ve başkalarına iyilik yapma duygusunu, hukuki statüye kavuşturan ve ona süreklilik kavramını sağlayan, tüzel kişiliğe sahip hukuki ve sosyal bir müessesedir.
Vakfın Medeni Kanunumuzda yapılan tanımı ise “Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.” şeklindedir.
Kimler Vakıf Kurabilir?
Tanımdan anlaşılacağı üzere gerçek kişiler ve tüzel kişiler vakıf kurma hakkına haizdirler. Vakfın kurulması için gerçek kişiler ve tüzel kişiler açısından ehliyet şartları aranmaktadır. Gerçek kişiler açısından baktığımızda ehliyet şartı vakfın kuruluş şekline göre değişiklik göstermektedir. Vakfedenin sağlığında hüküm doğuracak şekilde kurulacak bir vakıf söz konusu ise vakfeden tam ehliyetli yahut sınırlı ehliyetli olmalıdır. Sınırlı ehliyetsizler ve tam ehliyetsizlerin vakıf kurması mümkün değildir. Sınırlı ehliyetsizler bakımından kanuni temsilcilerinin rızası alınsa dahi vakıf kurabilme durumu mümkün değildir. ( TMK 449) Ölüme bağlı tasarruf yolu ile vakıf kurulması durumunda ise vakıf kuracak olan kişinin vasiyetname düzenleme yetkisine sahip olması gerekir. Ortada geçerli bir vasiyetname olmadığında vasiyet edilen olgular hayat bulamayacaktır. Vasiyetname düzenleyebilmek için kişinin 15 yaşını doldurmuş olması ve ayırt etme gücüne sahip olması gerekmektedir.
Tüzel kişiler yönünden baktığımızda ise vakıf kuracak olan tüzel kişinin organlarının vakıf kurma hususu konusunda yetkili olması gerekir ve aynı zamanda kuruluş statüsünde vakıf kurmasına ve vakfa malvarlığı özgülemesine engel bir hüküm bulunmamalıdır. Nitelikleri ve özel kanunları gereği bu konuda engel ya da yasaklama söz konusu olmadıkça tüm tüzel kişilerin vakıf kurabileceğini kabul etmek gerekir. [7] Bu vasıflara sahip gerçek ve tüzel kişiler vakıf kurabilmektedir.
Yabancıların durumuna baktığımızda ise yabancı gerçek ve tüzel kişiler, Türkiye’de, hukukî ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler. Ancak Türkiye’de kurulacak olan vakıfların yönetim organlarında görev alanların çoğunluğunun, Türkiye’de yerleşik bulunması gerekir.
Vakıf Nasıl Kurulur, Şartları Nelerdir?
Öncelikli olarak vakfı tanımlayan TMK m. 101’e “Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.” baktığımızda vakfın tüzel kişiliğinin oluşması için yeterli mal ve hakların belirli ve sürekli bir amaca özgülenmesi gerektiğini görmekteyiz.
Vakfın Amacı:
Amacın belirliliğinin ne oldu madde metninde belirtilmemişse de buradan anlamamız gereken vakıf senedinde, malvarlığı değerlerinin tahsis edildiği amacın yeterli açıklıkta belirtilmiş olmasıdır.[8]
Vakıflarda amacın sürekli olması deyiminden ebediyet yahut çok uzun yıllar aynı amaçta hizmet etme durumu anlaşılmamalıdır. Burada değinilmek istenen nokta geçici bir amaç için vakfın kurulamaması özgülenen malların bir süre vakfın bünyesinde kalarak amaç doğrultusunda kullanılması gerekliliğidir.
Aynı zamanda TMK m. 101/3 uyarınca “Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlâka, millî birliğe ve millî menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.”. Bu maddede belirtilen yasak amaçlar doğrultusunda vakıf kurulması mümkün değildir.
Vakfa Özgülenmesi Gereken Malvarlığı:
Medeni kanunda “Bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir.” denmektedir. Bu bağlamda vakfedilebilecek mal varlığı değerlerini sayacak olursak:
- Taşınır veya taşınmaz malların bütünü veya bir kısmı.
- Taşınmaz mallar üzerindeki devredilebilir nitelikte olan sınırlı ayni haklar.[9]
- Taşınır veya taşınmaz mallardan elde edilen gelir.
- Nakit para
- Kıymetli evrak
- Alacak hakları
- Faiz getirileri
- Kar payları
- Fikir ve sanat eserlerinden doğan haklar.
- Ticari işletmeler
Özgülenen bu nevi malvarlığı değerlerinin mutlaka vakfedene ait olması gerekmektedir. Başka bir kişiye ait malvarlığı değerleri ile vakıf kurulması mümkün olmayacaktır. Bu durum ile ilgili olarak Yargıtay’ın görüşüne bakacak olursak “Vakıf senedinin 15.maddesinde, mal varlığı olarak Holter ve 24 saatlik EKG monitörü ile Treadmil Efor Testi’nden oluşan tıbbi cihazların vakfedildiği bildirilmiş ise de vakfedenlerin başkalarına ait malı vakfetmelerinin mümkün bulunmadığı dikkate alınarak, mahkemece bu cihazlara ilişkin mülkiyeti gösterir belgelerin getirtilip gerçekten vakfedene ait olup olmadıkları belirlenmeden davanın kabulü bozmayı gerektirir.”
Özgülenecek olan malvarlıklarının vakfın amacını gerçekleştirmek bakımından yeterli olması gerekmektedir. Bu yeterlilik sağlanamadığı durumda vakıf tüzel kişilik kazanamayacaktır. Yeterli olup olmadığı hususundaki tereddütleri gidermek amacıyla Vakıflar Kanunu m. 5/f.2’de “Yeni vakıfların kuruluşunda amaçlarına göre özgülenecek asgarî mal varlığı her yıl Meclisçe belirlenir.” Hükmüne yer verilmiştir. “Meclis”, “Vakıflar Meclisini” ifade eder. [10]Özgülenecek olan malvarlığı başlangıçta yetersiz bulunursa mahkeme eksikliğin tamamlanması için vakfedene süre verir. Eksikliğin bu süre içerisinde tamamlanması durumunda vakıf tüzel kişiliğini kazanabilecektir.
Vakfın Kuruluşu:
Vakıf kurma işlemi, hukuki niteliği itibari ile tek taraflı bir irade beyanıdır. [11] Vakıf kurma işlemi vakfeden açısından borçlandırıcı işlem niteliğindedir. Vakfın kurulabilmesi kanunda aranan şekil şartlarının gerçekleşmesine bağlıdır.
TMK 102/1 uyarınca “Vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.”. Anlaşıldığı üzere vakıf kurmak resmi senetle veya ölüme bağlı tasarrufla olmak üzere iki farklı şekilde kurulabilir.
- Resmi Senetle Vakıf Kurmak: Resmi senetle vakıf kurma işlemi kişinin sağlığında kurulacak olan vakıflar için geçerlidir. Bu şekilde kurulacak olan vakıflarda senedin geçerlilik kazanabilmesi için vakıf senedinin noter tarafından düzenleme şeklinde yapılması gerekir. Vakıf senedinin noterlikçe düzenlenmemiş olması durumu şekil şartının noksanlığından dolayı vakıf kurma işleminin geçersizliğine yol açacaktır. Vakıflar Yönetmeliği m. 5/f.1, noterin düzenlediği resmi senedin bir örneğini yedi gün içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğüne gönderilmesini öngörmektedir.
Vakıf senedinde bulunması gereken bazı zorunlu unsurlar vardır. Bu unsurlar Medeni Kanun madde 106 da sayılmıştır. Bu hükme göre, vakıf senedinde;
>Vakfın adı: Vakfeden tarafından serbestçe seçilebilir. Ancak yanıltıcı olmaması açısından vakfın adının amacı ile uyumlu olması gerekir.[12]
>Vakfın amacı: Yeterli açıklıkta malvarlığı değerlerinin tahsis edildiği amaç.
>Vakfın amacına özgülenen malvarlığı değerleri: Vakfın amacını gerçekleştirmeye yetecek ölçüde malvarlığı değeri ve kime ait olduğu açık bir şekilde belirtilmelidir.
>Vakfın örgütlenme ve yönetim şekli: Vakfedenin vakfın organlarını belirlemesi, görevlerini, çalışma ilkelerini belirlemesi gibi konular da vakıf senedinde yer almalıdır.
>Vakfın yerleşim yerinin yer alması gerekir.
Bunlar vakıf senedinde bulunması gereken zorunlu unsurlardır ancak vakıf senedine yazılabilecek olan unsurlar zorunlu unsurlarla sınırlı değildir. İsteğe bağlı olarak vakıf senedine başka ihtiyari unsurlar da eklenebilir.
TMK m.107’de “Vakıf senedinde vakfın amacı ile bu amaca özgülenen mal ve haklar yeterince belirlenmiş ise, diğer noksanlıklar vakfın tüzel kişilik kazanması için yapılan başvurunun reddini gerektirmez.
Bu tür noksanlıklar, tescil kararı verilmeden önce mahkemece tamamlattırılabileceği gibi; kuruluştan sonra da denetim makamının başvurusu üzerine, olanak varsa vakfedenin görüşü alınarak vakfın yerleşim yeri mahkemesince tamamlattırılır.” denmektedir.
Resmi senetle vakıf kurmak işlemi aynı zamanda temsilci aracılığı ile de yapılabilir. Resmî senetle vakıf kurma işleminin temsilci aracılığıyla yapılması, temsil yetkisinin noterlikçe düzenlenmiş bir belgeyle verilmiş olmasına ve bu belgede vakfın amacı ile özgülenecek mal ve hakların belirlenmiş bulunmasına bağlıdır.
- Ölüme Bağlı Tasarruf Yoluyla Vakıf Kurmak: Türk Hukukunda şekli anlamda 2 türlü ölüme bağlı tasarruf mevcuttur. Bunlardan biri vasiyetname diğeri ise miras sözleşmesidir. Vasiyetnamenin tek taraflı bir hukuki işlem olmasına karşılık, miras sözleşmesi iki taraflı bir hukuki muameledir. Bu yüzden miras sözleşmesi ile vakıf kurma konusu tartışmalıdır.[13] Ancak madde metninde ölüme bağlı vakıf yoluyla vakıf kurulabilir denmektedir ve miras sözleşmesi de bir ölüme bağlı tasarruftur.
Medeni Kanunumuza göre vasiyetname şekle bağlı hukuki işlemlerdendir ve geçerliliği bu şekil şartlarına uyulmasına bağlıdır. Türk Medeni Kanunun 531. maddesine göre “Vasiyet, resmi şekilde veya miras bırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir.” 4721 Sayılı TMK’nun 102/1 maddesinde yer alan düzenleme uyarınca vakfedenin ölümünden sonra geçerli olmak üzere ölüme bağlı bir tasarruf ile vakıf kurabilmesi mümkündür. Anılan bu iki hükümden yola çıkarak vasiyetname ile vakıf kurulabilmesi için, miras bırakan tarafından içinde vakıf kurmaya yönelik iradesinin bulunduğu ve kanunun aradığı şekli şartları taşıyan bir vasiyetnamenin yapılmış olması gerekir.[14] Kimlerin vasiyetname yolu ile vakıf kurabileceğine yukarıda değinmiştik. Vasiyetname ile vakıf kurma yoluna başvurulduğunda vakıf kurma işleminin geçerli olması vasiyetnamenin kanunda aranan yasal geçerlilik şartlarına uygunluğuna bağlıdır.
Bütün şartları sağlayan vakıf kurma işlemi yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır. Bu açıdan tescil kurucu etkiye sahiptir. Mahkemeye başvurma, resmî senet düzenlenmiş ise vakfeden tarafından; vakıf ölüme bağlı tasarrufa dayanıyorsa ilgililerin veya vasiyetnameyi açan sulh hâkiminin bildirimi üzerine ya da Vakıflar Genel Müdürlüğünce re’sen yapılır. Mahkeme başvuruyu evrak üzerinde inceleme yaparak ve gerekirse vakfedeni ve diğer ilgilileri dinlemek suretiyle vakıf kurma işleminin geçerlilik şartlarına uygun olup olmayacağını araştıracak ve geçerlilik şartlarının yerine getirildiği sonucuna varırsa vakfın tesciline karar verecektir.[15] Başvurulan mahkeme, mal ve hakların korunması için gerekli önlemleri re’sen alır. Özgülenen malların mülkiyeti ile haklar, başkaca bir hukuki işleme gerek olmaksızın tüzel kişiliğin kazanılmasıyla vakfa geçer. Tescile karar veren mahkeme, vakfedilen taşınmazın vakıf tüzel kişiliği adına tescil edilmesini tapu idaresine bildirir.
Vakıfların Örgütlenmesi:
TMK 109’da “Vakfın bir yönetim organının bulunması zorunludur. Vakfeden, vakıf senedinde gerekli gördüğü başka organları da gösterebilir.” denmektedir.
Vakıflar bakımından kanunda zorunlu olarak öngörülen tek organ yönetim organıdır. Bu yönetim organı aynı zamanda vakfın karar organıdır.
Yönetim organının bir kuruldan oluşması zorunlu değildir, tek kişi de vakfın yönetim organı sayılabilir. Yeni vakıfların yönetim organı vakıf senedine göre oluşturulur. Yönetim organının kim veya kimlerden oluşacağını ve nasıl çalışacağını vakıf kuran vakıf senedinde göstermelidir. Birden fazla kişiden oluşacak olan yönetim organı için yöneticilerin çoğunluğunun Türkiye’de yerleşik bulunması zorunludur. Yönetim organında tüzel kişilikler de bulunabilir.
Yönetim organında kimlerin görev alıp kimlerin alamayacağı ile ilgili sınırlama Medeni Kanunda yer almamakla birlikte bu durumun sınırları Vakıflar Kanununda belirlenmiştir. Mevzuata göre “Vakıflarda; hırsızlık, nitelikli hırsızlık, yağma, nitelikli yağma, dolandırıcılık, nitelikli dolandırıcılık, zimmet, rüşvet, sahtecilik, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, güveni kötüye kullanma, kaçakçılık suçları ile Devletin güvenliğine karşı işlenen suçların birinden mahkûm olanlar yönetici olamazlar.
Vakıf yöneticisi seçildikten sonra yukarıdaki suçlardan mahkûm olanların yöneticiliği sona erer.”
Vakıf yöneticilerinin sorumlulukları; Vakıf yöneticileri; vakfın amacına ve yürürlükteki mevzuata uymak zorundadır.
Belirtilen zorunluluğa uymayanlar ile;
- a) Vakfın amacı doğrultusunda faaliyette bulunmayan,
- b) Vakfın mallarını ve gelirlerini amaçlarına uygun olarak kullanmayan,
- c) Ağır ihmal ve kasıtlı fiilleriyle vakfı zarara uğratan,
- d) Denetim Makamınca tespit edilen noksanlık ve yanlışlıkları verilen süre içerisinde tamamlamayan, düzeltmeyen veya aykırı işlemlere devam eden,
- e) Medeni hakları kullanma ehliyetini kaybeden veya görevini sürekli olarak yapmasına engel teşkil edecek hastalığa veya maluliyete yakalanan, vakıf yöneticileri, Meclisin vereceği karara dayalı olarak Denetim Makamının başvurusu üzerine vakfın yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesince görevlerinden alınabilir. Telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilecek hallerde dava sonuçlanıncaya kadar, Meclis kararı üzerine Denetim Makamınca, vakıf yönetiminin geçici olarak görevden uzaklaştırılması ve kayyımca yönetilmesi ihtiyati tedbir olarak mahkemeden talep edilir.
Görevinden alınan vakıf yöneticileri Meclis üyesi olamaz ve beş yıl süreyle aynı vakfın yönetim ve denetim organında görev alamazlar. Ayrıca ikinci fıkranın (c) ve (e) bentlerinde belirtilen nedenlerle görevinden alınan vakıf yöneticileri başka bir vakfın yöneticisi ise o görevinden de alınmış sayılır ve beş yıl süreyle hiçbir vakfın yönetim ve denetim organında görev alamazlar. (1)
Vakıf yönetiminde yer alan kişiler ile vakıf çalışanları kusurlu fiilleri nedeniyle vakfa verdikleri zararlardan sorumludurlar.
Vakıf yöneticileri mahkeme kararı olmaksızın görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
Vakıf Türleri
Vakıf türleri olağan vakıflar ve özel nitelikli vakıflar olarak ikiye ayrılmaktadır. Bir vakfın olağan vakıf statüsünde olabilmesi için TMK m. 101 ve devamındaki özellikleri ihtiva etmesi ve özel vakıf statüsünde olan diğer vakıf türlerinden birinin içerisine girmiyor olması gerekmektedir. Özel Vakıf türleri genel olarak Aile Vakıfları, Çalıştırılanlara (istihdam edilenlere) ve İşçilere (personele) Yardım Vakıfları ve Kamuya Yararlı Vakıflardır. Bu üç kategori dışında da kanunla kurulmuş veyahut düzenlenmiş bazı özel vakıflar bulunmaktadır.
Aile Vakıfları: Aile vakıflarının tanımı TMK madde 372’de yapılmıştır. “Aile bireylerinin eğitim ve öğrenimleri, donanım ve desteklenmeleri ve bunlara benzer amaçların gerektirdiği harcamaların yapılması için kişiler hukuku ve miras hukuku hükümleri uyarınca aile vakfı kurulabilir.
Bir malın veya hakkın başkalarına geçmemek üzere aynı soydan gelenlere kuşaktan kuşağa kalacak şekilde özgülenmesi yasaktır. Böyle bir özgülenme, vakıf kurma yoluyla da yapılamaz.”
Görüldüğü gibi aile vakıflarında amaç unsuru kanunla belirlenmiş bulunmaktadır. Maddede sınırlayıcı bir sayım olmadığından, aile bireylerinin eğitim-öğrenim, cihaz, tedavi, sermaye sağlanması vb. gibi çeşitli konulardaki gereksinimleri bu vakıflarca giderilebilir.[16] Bununla birlikte aile üyelerinden bazılarına düzenli iradlar şeklinde ekonomik menfaatler sağlanamaz.[17]
Aile vakıfları kuruluş ve yönetim bakımından olağan vakıflarda olduğu gibi TMK m.101 vd. hükümlere tabidirler.
Kamuya Yararlı Vakıflar: Kamuya yararlı vakıflar gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlerin yapılmasına tahsis edilmiş vakıflardır. Kamuya yararlı vakıflar, kendilerine vergi muafiyeti tanınmış vakıflardır. Vakıflara hangi koşullarla vergi muafiyeti sağlanacağı “Vakıflara Vergi Muafiyeti Sağlanması Hakkında Genel Tebliğ” de sayılmıştır. Mevzuat hükmüne göre
1.1. Faaliyet konusu
Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınacak vakfın; sağlık, sosyal yardım, eğitim, bilimsel araştırma ve geliştirme, kültür ve çevre koruma ile ağaçlandırma konularında faaliyette bulunmayı amaç edinmiş olması gerekir. Vakfın faaliyet konusu bu sayılanlardan birisi veya birden fazlası ile ilgili olabilir. Ancak, vergi muafiyeti talebinde bulunacak vakfın bu faaliyetlerinin kamuya açık ve Devletin kamu hizmeti yükünü azaltıcı etki yapacak düzeyde olması gerekir. Belli bir yöre veya belli bir kitleye hizmeti amaçlayan vakıflara vergi muafiyeti tanınması mümkün değildir.
1.2. Faaliyet süresi
Vakıfların, vergi muafiyeti talebinde bulunmadan önce kuruldukları tarihten itibaren en az bir yıl süre ile faaliyette bulunuyor olması ve bu süre içindeki faaliyetleri ile Devletin kamu hizmeti yükünü azaltıcı etki sağlamış olmaları gerekmektedir.
1.3. Defter tutma
Vergi muafiyeti tanınacak vakıfların bilanço esasına göre defter tutmaları gerekir. Bu vakıfların, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre birinci sınıf tüccarlar tarafından tutulması gereken defterleri aynı Kanunda belirtilen süreler içinde tasdik ettirerek kullanmaları ve muhasebe kayıtlarının Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerine uygun olması, vakfa ait iktisadi işletmeler bulunması halinde bunlar için de ayrıca defter tasdik ettirmeleri ve vakfın muhasebe kayıtları ile iktisadi işletmesinin muhasebe kayıtlarını birbiriyle karışmasını önleyecek şekilde ayrı ayrı izlemeleri gerekmektedir.
1.4. Mal varlığı ve yıllık gelir
Vergi muafiyeti talebinde bulunan vakıfların vergi muafiyeti talebinde bulundukları tarihte en az 505.000.- YTL (beşyüz beşbin Yeni Türk Lirası) gelir getirici mal varlığına ve en az 49.000.- YTL (kırkdokuz bin Yeni Türk Lirası) yıllık gelire sahip olmaları gerekir. Yıllık gelirin tespitinde; genel ve özel bütçeli idareler bütçelerinden yapılan yardımlar ile bağış niteliğindeki gelirler dikkate alınmaz. Bu tutarlar, her yıl Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre o yıl için belirlenen yeniden değerleme oranında artar ve izleyen yılda bu miktarlar esas alınır. Bu miktarların hesabında, bin YTL’ye kadar olan tutarlar dikkate alınmaz.
1.5. Gelirin harcanma şekli
Vakıf resmi senedinde, 4962 sayılı Kanunun 20 nci maddesi hükmüne uygun olarak yıl içinde elde edilen brüt gelirlerin en az üçte ikisinin sağlık, sosyal yardım, eğitim, bilimsel araştırma ve geliştirme, kültür ve çevre koruma ile ağaçlandırma faaliyetlerinden oluşan amaçlara harcanacağının yazılı olması ve son bir yılda bu koşulu fiilen yerine getirmiş olması ve vergi muafiyetinin devamı süresince de bu şarta uyulması gerekir. Vakfın amaçlarına ayrılması ve harcanması gereken miktarlar hiçbir şekilde başka bir amaçla kullanılamaz. Ancak, yönetim ve idame giderleri ile ihtiyata ve vakıf malvarlığını artırıcı yatırımlara ayrılan miktarların, tamamının veya bir kısmının vakfın amaçlarına yönelik hizmetlere harcanması mümkündür.
1.6. İlgili kuruluşların görüşünün alınması
Vakıfların vergi muafiyetleri taleplerinin Maliye Bakanlığınca ilk değerlendirilmesi yapıldıktan sonra, vakfa vergi muafiyeti tanınıp tanınmayacağı konusunda Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve vakıf resmi senedinde amaç edinilen konulara göre ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınır. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve ilgili kuruluşların bu konudaki görüşlerini vergi muafiyeti talebinde bulunan vakfın kurulduğu tarihten itibaren vergi muafiyeti talebinde bulunduğu tarihe kadarki faaliyetleri ile Devletin kamu hizmeti yükünü ne ölçüde azalttığını kendi denetim elemanlarına (denetim birimi bulunmayan kuruluşların yetkili organlarınca) yaptıracakları incelemelere dayanarak bildirmeleri ve yazıları ekinde inceleme raporu ve tutanağın bir örneğini de Maliye Bakanlığına göndermeleri gerekmektedir. Herhangi bir incelemeye dayanmayan görüşler, ilgili vakfa vergi muafiyeti tanınmasında göz önünde bulundurulmaz.
1.7. Maliye Bakanlığı merkezi denetim elemanlarınca yapılacak inceleme
Yukarıda sayılan şartların yerine getirilmesi halinde, vergi muafiyeti talebinde bulunan vakfın, kurulduğu tarihten inceleme tarihine kadar olan faaliyet ve çalışmaları, görevlendirilecek Bakanlık merkezi denetim elemanınca incelenir.
Bakanlık merkezi denetim elemanlarınca yapılacak incelemelerde; vakfın son bir yıl içindeki faaliyetleri ile Devletin kamu hizmeti yükünü ne ölçüde azalttığı ve bu Genel Tebliğ ile belirlenen diğer şartları taşıyıp taşımadığı tespit edilir. İnceleme elemanının ilgili vakfa vergi muafiyeti verilip verilmemesi konusundaki görüşü raporda açık olarak belirtilir.
Sayılan bu şartların hepsinin vakıfça sağlanması vergi muafiyeti açısından şarttır. Aynı tebliğ ile vergi muafiyeti tanınacak olan vakıfların uyması gereken yükümlülükler de sayılmıştır. Tebliğe göre;
Vergi Muafiyeti Tanınan Vakıfların Yükümlülükleri
3.1. Resmi senet değişikliklerinde izin alınması
Vergi muafiyeti tanınan vakıfların yönetimlerince resmi senette değişiklik yapılmasının düşünülmesi halinde, değişiklik gerçekleştirilmeden önce bu konuda Maliye Bakanlığından izin alınması zorunludur. İzin alınmaksızın yapılan değişikliğin bu Genel Tebliğ ve ilgili diğer mevzuat hükümlerine aykırı olması halinde Bakanlıkça tanınan süre içinde resmi senet vakıf yönetimince eski haline getirilmez ya da değişiklik Bakanlıkça öngörülen şekilde düzeltilmez ise vakfın vergi muafiyetinin kaldırılmasına ilişkin hükümler uygulamaya konulur.
3.2. Gönderilecek mali tablolar ve raporlar
Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti tanınan vakıflarca, dönem sonunda düzenlenecek bilanço ve gelir gider tablosu ile bir yıllık faaliyetlerinin sonuçlarını gösteren kesin bütçelerin birer örneği, yıllık faaliyet raporu ve yeminli mali müşavirce düzenlenmiş tasdik raporu ile birlikte yılın ilk üç ayı içinde Bakanlığa gönderilir. Ancak, yıllık faaliyet raporu dışındaki belgelerin 3568 sayılı Kanun ve ilgili Genel Tebliğ esaslarına uygun olarak yeminli mali müşavire onaylattırılmış olması gerekir. Yeminli mali müşavire onaylattırılmadan gönderilen belgeler hiç gönderilmemiş sayılır.
3.3. Fon oluşturulması
Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti tanınan vakıfların, yıllık gelirlerinin en az üçte ikisini elde edildiği yıl içinde amaçlarına harcamaları esastır. Elde edildiği yıl içinde amaçlara harcanması gerektiği halde vakıf yönetiminin iradesi dışında harcanamayan gelirler, sonraki yılın tahmini bütçesine konulur ve bu miktardan yönetim ve idame giderleri ile ihtiyata ve vakıf malvarlığını artırıcı yatırımlara pay ayrılmadan, tamamı o yıl içinde vakfın amaçlarına harcanır. Bu durumun geçerli bir nedene dayanmaksızın süreklilik göstermesi ( üst üste iki yıl gibi ) vergi muafiyeti şartlarının ihlali anlamına gelir. Ancak, sözü edilen gelir fazlaları, vakıf resmi senedinde yazılı sağlık, sosyal yardım, eğitim, bilimsel araştırma ve geliştirme, kültür ve çevre koruma ile ağaçlandırma faaliyetleriyle ilgili amaçların gerçekleştirilmesine yönelik yatırımlar için üç yıl süre ile bir fon hesabında tutulabilir. Bunun için ilgili vakıfça, yatırıma ilişkin
yönetim kurulu kararıyla yatırım projesinin ana hatlarını (maliyetini, finansman kaynaklarını, gerçekleştirme süresini vb.) içeren bir yazı ile Maliye Bakanlığına başvurularak izin alınması gerekir. Bu suretle finansmanı için fon oluşturulmasına izin alınan yatırımın üç yıllık süre içinde tamamlanamaması halinde, gecikme gerekçeleri Bakanlıkça uygun görülürse sözü edilen süre iki yıl daha uzatılabilir.
Vakıflar tüzel kişilikleri itibarıyla kurumlar vergisi kapsamına girmediklerinden, vergiden muaf vakıf statüsü kazanan vakıfların kurumlar vergisinden muafiyetleri de söz konusu olmamaktadır.
Vergiden muaf vakıf statüsünü kazanan vakıflar halen mevcut düzenlemelere göre,
1- 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin 1 ve 2 numaralı fıkraları kapsamına giren teslim ve hizmetleri için katma değer vergisi istisnasından,
2- 8/6/1959 tarihli ve 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin (k) bendine göre, bu vakıflara kuruluşu için veya kurulduktan sonra tahsis olunan malların intikalinde veraset ve intikal vergisi istisnasından,
3- 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 59 uncu maddesinin (b) bendine göre, bu vakıflar tarafından iktisap edilecek gayrimenkullerin ve sair ayni hakların tescilleri ve şerhi gerektiren işlemleri ile bunlara ait tesislerin ve bu tesislerin sonradan iktisap edecekleri gayrimenkullerin ve sair ayni hakların tescilleri ve şerhi gerektiren işlemleri ve bunların terkinlerinde harç istisnasından,
4- 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin (m) fıkrasına göre, resmi senedinde yazılı amaçlara tahsis edilmek şartıyla vakfa ait binalar için emlak vergisi muafiyetinden yararlanmaktadır.
Diğer taraftan, yukarıda sayılan muafiyet ve istisnalar vakfın tüzel kişiliğine yönelik olup vakfa ait iktisadi işletmelerin bu muafiyet ve istisnalardan yararlanması mümkün bulunmamaktadır.
Tanınacak vergi muafiyetinden yararlanmak isteyen vakıflar, taleplerini içeren bir yazı ile Maliye Bakanlığına başvuruda bulunmalıdırlar. Vakıf başvuru yazısının ekinde;
- Vakıf resmi senedinin 5 örneğini,
- Gelir getirici malvarlığı ve yıllık gelirlere ilişkin bilgi ve belgeleri,
- Kuruldukları tarihten başvuru tarihine kadarki süre içinde resmi senette yazılı olup, amaçlar arasında yer alan sağlık, sosyal yardım, eğitim, bilimsel araştırma ve geliştirme, kültür ve çevre koruma ve ağaçlandırma konuları ile ilgili olarak gösterilen faaliyetleri içeren faaliyet raporunu bakanlığa gönderirler. [18]
USUL HUKUK & DANIŞMANLIK
Av. Kaan ÖZÇELİK
Stj. Av. Ayşe Özge YURT
[1] VAKIF VE TARİHİ GELİŞİMİ / Prof. Neşet Çağatay
[2] Eski ve Yeni Vakıflar Hukuku/ İKİZLER-KURBAN
[3] VAKIF VE TARİHİ GELİŞİMİ / Prof. Neşet Çağatay
[4] VAKIF VE TARİHİ GELİŞİMİ / Prof. Neşet Çağatay
[5] “Cansel, Erol, “Vakıf Kuruluşu, işleyişi ve Amacı”, Vakıflar Dergisi, S.XX, Ankara 1988, s.323.
[6] VAKIF KURUMU, MAHİYETİ VE TARİHİ GELİŞİMİ/ Dr. İlhan AKBULUT
[7] Eski ve Yeni Vakıflar Hukuku İKİZLER/KURBAN
[8] ÖĞÜZ/DURAL S.340.
[9] Eski ve Yeni Vakıflar Hukuku İKİZLER/KURBAN s. 123
[10] ÖĞÜZ/DURAL s.338
[11] SEROZAN s.92
[12] Eski ve Yeni Vakıflar Hukuku İKİZLER/KURBAN s.155
[13] ÖLÜME BAĞLI TASARRUF YOLUYLA VAKIF KURULMASI YÜKSEK LİSANS TEZİ- ESRA CEREN ÜÇERLER
[14] ÖLÜME BAĞLI TASARRUF YOLUYLA VAKIF KURULMASI YÜKSEK LİSANS TEZİ- ESRA CEREN ÜÇERLER s.19
[15] ÖĞÜZ/DURAL s.338
[16] İKİZLER/KURBAN, Eski ve Yeni Vakıflar Hukuku s.254
[17] Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir s.398
[18] Dural/Öğüz s.319
- Depo Sertifikası Nedir? - 12 Ekim 2023
- Borsa İstanbul’un Yeni Aktörü “Girişim Sermayesi Pazarı” - 2 Ekim 2023
- Tahsisli Satış Nedir? Özellikleri ve Avantajları Nelerdir? - 1 Ekim 2023
Siz de fikrinizi belirtin